Türkiye Ekonomisi ve Döviz Kurları

Döviz kurlarının etki gücü açısından Türkiye ekonomisinin en önemli değişkeni olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira en amatöründen en profesyoneline kadar tüm ekonomik aktörlerin ekonomik gelişmeleri değerlendirmek açısından baktıkları ilk göstergelerden biri döviz kurlarıdır. Bu durum Türkiye’nin karşılaştığı ekonomik krizlerin etkisinin bireylerin yaşamlarına daha çok döviz kurları kanalından (pahalı akaryakıt, ulaşım, ithal ürün gibi) yansımasıyla da yakından ilgilidir. Dolayısıyla döviz kurlarındaki gelişmelere duyarlılık oldukça yüksektir.

Bu arada küreselleşme süreci, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin döviz boyutundan handikaplarını bir taraftan daha belirgin olarak ortaya çıkarmış diğer taraftan da küresel spekülatörlere fırsatlar yaratmıştır. Nitekim gelişmekte olan ülkeler birçok nedene bağlı olarak gelişmiş ülkelere oranla yüksek yüksek enflasyonla yaşamaktadır. Bunun önemli bir sonucu faizlerin de yüksek olmasıdır. Yüksek faizler ise küresel spekülatörlerin radarına en hızlı yakalanan değişkendir. 1980’lerin başında Batı, 1990’ların başında da Doğu Bloğunun sermaye hareketleri açısından daha liberal hale gelmesiyle spekülatif sermaye adeta hiç inmeyen bir uçak gibi dünyanın her tarafında hareket etmeye başlamıştır. Teknolojik gelişmeler sonucu ise bu hareket elektronik hatlara kaymıştır. Gelinen noktada her iş gününde trilyonlarca dolar elektronik hatlarda dolaşmakta, dolaşırken de kimi ülkelerde geçici mutluluklar, kimilerine ise kalıcı acılar bırakmaktadır.

Türkiye böylesi bir iklimde her ikisini de tadan bir ülke konumundadır.

“Yüksek enflasyon→yüksek faiz→sıcak para girişi→reel kurlarda gerileme→ucuz ithal ürün→aşırı tüketim→hızlı büyüme→yüksek cari açık→artan risk algısı→sıcak para çıkışı→kriz→yüksek kur→yüksek faiz→yeniden sıcak para girişi→yeniden reel kurlarda gerileme…”

Şeklinde özetlenebilecek kısır döngüyü Türkiye 1994, 2001, 2009 yılları öncesi ve sonrasında yaşamıştır ve halen yaşamaya devam etmektedir. Ülkeyi 7-8 yılda bir krize götüren bu yapılanmadan çıkış için gerçek anlamda bir yapısal dönüşüm henüz sağlanamamış, güçlü ve teknolojik üretim yapısına sahip olmaya çalışmak yerine adeta “sıcak para” ve “beton bloklar” arasına sıkışmış bir ekonomi görüntüsü oluşmuştur. Böylesi bir sürecin sonsuza kadar devam ettirilemeyeceği açıktır. Türkiye’nin bu süreçten çıkışının; tamamen piyasa dinamiklerine bırakılarak pahalı bir şekilde mi, yoksa bilimsel temelde hazırlanmış stratejiler aracılığıyla daha az hasarla mı gerçekleşeceğini, çok da uzun olmayan, zaman gösterecektir. Zira ekonominin de fizik kadar net ve değişmeyen bazı yasaları vardır…

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir