Ege Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (ESİAD) İzmir AB Bilgi Merkezi tarafından İstanbul Sözleşmesi ve bu konuda Avrupa Konseyi kararları ile Avrupa Birliği nezdindeki durumun ele alındığı toplantı online olarak gerçekleşti. Toplantıya çok sayıda sivil toplum kuruluşu Başkanı, temsilcisi, akademisyen ve hukukçu katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Sivri, toplumsal cinsiyet eşitliğini demokrasinin, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğin temel taşı olarak gördüklerini söyledi. Cinsiyet eşitliği sağlanmış bir toplum yapısının çok daha demokratik, rekabetçi, yaratıcı ve iletişime açık olarak ülke refahına destek vereceğine inandıklarını belirten Sivri, “Toplumsal cinsiyet uçurumunu kapatmak için kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının samimi ve somut çabalarının sürekliliğine ihtiyaç olduğunun farkındayız.” dedi.
“Türkiye’nin bu anlaşmaya sahip çıkması önemli bir mesaj olacaktır”
İstanbul Sözleşmesi’ne dair gündeme değinen Sivri, “İstanbul Sözleşmesi’nin gözden geçirileceğine, sözleşmeden geri adım atılacağına dair tartışmaları muasır medeniyetler seviyesini hedef almış ülkemiz için kaygı verici buluyoruz. Bu tip adımların, şiddeti mazur göstermesinden ve şiddet uygulayanları cesaretlendirmesinden duyduğumuz endişeyi bir kez daha ifade etmek istiyorum. İstanbul Sözleşmesi’nin faydaları, etkileri ortadayken Türkiye’nin ev sahipliği yaparak öncülük ettiği bu anlaşmaya sahip çıkması diğer ülkelere bir mesaj niteliğinde olacaktır.” dedi.
“Sivil topluma önemli bir görev düşmüştür”
Emine Bulut ve Pınar Gültekin gibi herkesi derinden sarsan cinayetlerin ülkenin gündemine oturduğunu söyleyen Sivri, “Her şeyden önce ifade etmek isterim ki kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur. Şiddeti besleyen zihniyet yapısı ve şiddet eylemleri ile mücadelenin en etkili araçları Uluslararası Sözleşmelere uygun düzenlemelerin oluşturulması ve ilgili yasaların etkin bir şekilde uygulanması en öncelikli konuların başında gelmektedir.” dedi. Bu konudaki hukuki düzenlemelerin önemli bir caydırıcı olduğunu ancak tek başına yeterli olmadığına dikkat çeken Sivri, “Bir zihniyet değişimine, genç yaşlarda verilecek eğitimlere ve bunu içselleştirmeye ihtiyacımız olduğu ortadadır. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik tartışmalar da göstermektedir ki bahse konu alanlarda sivil toplum kuruluşlarına da düşen önemli görevler var.” dedi.
“Uluslararası sözleşmeyi feshetmek mümkün değil”
34 ülkenin İstanbul Sözleşmesi’ne imza attığını ve 14 ülkenin henüz onaylamadığını söyleyen Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, AB İş Hukuku Ağı ve AB Eşitlik Hukuku Ağı Türkiye Temsilcisi Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, İstanbul Sözleşmesi’ne itirazların kaynağının Doğu Avrupa olduğunu belirtti. Hırvatistan ve Polonya gibi ülkelerin sözleşmeden çekilmemesi için ciddi bir kamuoyu baskısı olduğunu belirten Prof. Dr. Bakırcı, “İstanbul Sözleşmesi’nin Türkçe çevirisinde hatalar bulunuyor. Çekilmeyi fesih olarak çevrilmesi hatalara neden oluyor. Sözleşmeden çekilmek mümkündür fakat hiçbir uluslararası sözleşmeyi fesih etmek mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009 yılında Türkiye’yi ev içi şiddet konusunda yeterli çabayı göstermediği için mahkûm etti. İstanbul Sözleşmesi, kendisinden daha önce kabul edilen yasaları bir araya getiren bir anlaşmadır” diye konuştu.
“Çekilmek, devlet eliyle ayrımcılık uygulanmasına neden olur”
İstanbul Sözleşmesi’ne çekince koymanın mümkün olduğunu ama bunun imza aşamasında olabileceğini, ilk 29 maddesine de çekince koyulamayacağını hatırlatan Prof. Dr. Bakırcı, 1992 yılında kabul edilen genelgeyle kadınların her alanda korunmaya başladığını belirtti. İstanbul Sözleşmesine erkek üstünlüğünü kaybetmek istemeyen kesimlerin tepki gösterdiğini vurgulayan Prof. Dr. Bakırcı, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilsek bile Türkiye’nin sorumlulukları bitmiyor. Daha önce kadını korumak ve aile içi şiddetin önüne geçmek için imzaladığımız anlaşmalar var. Anayasamıza göre Devlet, herkese eşit muamele etmek zorundadır. Sözleşmeden çekilmek devlet eliyle ayrımcılık uygulanmasına neden olur. İstanbul Sözleşmesi’nde var olduğu iddia edilen pek çok düzenleme, sözleşmede mevcut değildir. Sözleşme, ev içinde veya hane içinde şiddete uğrayan herkesi karşı korumaktadır. Tartışmalar hiçbir anlam ifade etmiyor” dedi.
“AB’de kadınların yüzde 20’den fazlası şiddet görüyor”
İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddetin her türlüsüyle mücadele eden bir sözleşme olduğunun altını çizen Avrupa Kadın Lobisi (AKL) Türkiye Koordinasyonu AB Temsilcisi ve KAGİDER Brüksel Temsilcisi Aslıhan Tekin, “Avrupa Kadın Lobisi, kadınların insan haklarını ve kadın erkek eşitliğini desteklemek için genel halkı ve Avrupa Kurumlarını etkilemek için Avrupa’da kadın hareketlerini bir araya getiriyor. Avrupa Birliği’ndeki kadınların yüzde yirmisinden fazlası ev içi şiddet yaşadığını belirtiliyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek ve şiddete maruz kalanları destelemek, korumak ve hizmet sağlamak için devlet kaynakları gerekiyor” diye konuştu.
“İstanbul Sözleşmesi, erkek ve çocukları da kapsıyor”
İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddete karşı sıfır toleransa odaklanmış bir insan hakları enstrümanı olduğunu belirten Tekin, “İstanbul Sözleşmesi hiçbir toplum için tehdit değildir. AKL Şiddet Gözlemevi Araştırma Sonuçlarına göre sözleşmenin onaylandığı ülkelerde genellikle sadece birkaç yıl içinde kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti önleme, bunlarla mücadele etme konusunda değişimi teşvik etmede ve ilerlemede çok etkili olduğu ortaya çıkmıştır” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti bir insanlık sorunu olarak ele aldığını ifade eden Tekin, “Şiddetin önlenmesi, şiddete maruz kalanların korunması ve şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin temelini oluşturuyor. İstanbul Sözleşmesi, daha çok kadınlar için olsa da erkek ve çocukları da kapsıyor. İstanbul Sözleşmesi’ni Avrupa’da onaylamayan ülkeler, Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Litvanya ve Slovakya’dır. Bu ülkeler kendi iç dinamiklerinden ve politik ihtiyaçlarından dolayı bu anlaşmayı imzalamamıştır.” dedi.–