Ege İş Kadınları Derneği (EGİKAD), instagram canlı yayınında Ayhan Sicimoğlu’nu ağırladı. Türkiye’de üretilen zeytinyağı, peynir, şarap gibi ürünlerin dünya çapında markalaşma sürecini anlattığı canlı yayında konuşan Ayhan Sicimoğlu, Türkiye’nin sahte marka üretiminin merkezi olarak algılandığını belirterek, “Önce dünya markalarının sahtelerini üretip satmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Bunun önüne geçilmeli ki Türkiye’den çıkan bir ürüne, markaya uluslararası pazarda güven olsun” dedi.
EGİKAD üyelerinin konuya dair sorularını da yanıtlayan Ayhan Sicimoğlu, pandemi sonrası Akhisar’da kendi zeytinyağı fabrikasında bir tadım yapmak üzere EGİKAD üyeleri ile sözleşti.
EGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Duha Baran, özellikle markalaşmanın Türkiye açısından çok önemli olduğunu, bu anlamda atılması gereken adımları bu alanlarda bilgi birikimi ve görgüsü ile tüm Türkiye’nin takdirini kazanmış Ayhan Sicimoğlu’nu ağırlayarak kendisinden dinlemekten mutluluk duyduklarını söyledi.
Moderatörlüğünü Pınar Kılıç’ın yaptığı instagram canlı yayında konuşan Ayhan Sicimoğlu, Türkiye’nin zeytinyağının ana vatanı olduğunu, peynirde, şarapçılıkta çok büyük potansiyeli olduğunu belirterek, “Ancak üzerimize yapışmış olan sahtecilik konusunu aşmamız gerekiyor. Dışarda maalesef algı Türkiye’den gelen ürünün sahte olacağı yönünde. O sebeple bu algıyı kırmamız markalaşma için şart” dedi.
“Yunan adalarında hiçbir sahte ürün bulamazsınız ancak hemen karşısında Türkiye’ye teknenizle yanaşın, dünya markalarının her tür tişortundan, kıyafetine, saatinden parfümüne kadar sahtesi üretilmiş vaziyette” diyen Ayhan Sicimoğlu, “Bu şekilde adı çıkmış bir ülkeden gelen bir zeytinyağına, peynire, şaraba Avrupalının şüpheyle yaklaşması da gayet doğal” dedi.
Türkiye’nin tüm üretim ve tüketim alanında legalize olmaya ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Sicimoğlu, “Lokantadan inşaata kadar tüm üretim aşamaları kurallara göre yapılmalı ve en önemlisi bu kurallar denetlenmeli. Bizde denetim de olmadığı için kuralları uygulayan da yok” diye konuştu.
“Zeytini sofrada tüketen tek ülkeyiz”
Dünyada hiçbir ülkenin zeytini sofrada tüketmediğini vurgulayan Sicimoğlu, “Bir İtalyan’a anlatamazsınız zeytini kahvaltıda yemeyi. Akhisar’da bir fabrikayı gezerken gördüm, ayrı ayrı 1-2-3-4 numaralı kutular vardı bir de y yazılmış bir kutu. En iri zeytin 1 numaraya düşüyor, kademe kademe kötüleşen zeytinler diğer numaralı kutulara düşüyordu. En kötüler, böceklenmiş, ezilmiş, dip zeytinler, düşmüş zeytinler ise y kutusuna düşüyor. Bu y nedir dedim, yağlık dediler. En kötü zeytinden zeytinyağı üretirsek 18 liraya da onu satarsak marka yaratmamızın imkanı yok. 1 numaradan zeytin yapılmalı. Sofralık zeytin satışı düşmedikten sonra üreticiyi o zeytini zeytinyağına kullanmaya ikna edemezsiniz. 10-15 kilo zeytinden 1 kilo zeytinyağı alıyor, onu da 18 liraya satınca “niye üreteyim” diyor. Ben ise Akhisar’da kurduğum fabrikamda 10 kilo zeytinden 1 kilo yağ üretiyorum. Neden çünkü zeytinyağının hastasıyım. İyi zeytinyağının alıcısını bulduğu zaman da tüm üretimini zeytinyağına verebilir. Aslında üreticiden tüketiciye her alanda eğitim eksikliğimiz var” diye konuştu.
“İyi zeytinyağı soğuk tüketilir, boğaz yakar”
İyi zeytinyağı ile kızarta yapılmayacağını, sıcak tüketilmemesi gerektiğini, yemekte kullanılmaması gerektiğini söyleyen Sicimoğlu, “Sadece salataya konur, soğuk tüketilir. Dondurma ile beraber zeytinyağı tüketen insan gördüm, ağzım soğuk olacak ki tadını alayım diyor adam bana. İyi zeytinyağı böyle bir şey” dedi. Polifenolün son derece faydalı bir enzim olduğunu ve bağışıklık sistemini güçlendirirken antioksidan ve antikansorejen olduğuna dikkat çeken Sicimoğlu, “Zeytinyağındaki o polifenol boğazı yakar, öksürtür hatta. O asit değildir, asidi damakta duyamazsınız. Polifenol’e asit muamelesi yapıyoruz. Oysa iyi zeytinyağı boğazı yakar, polifenolu zengindir” dedi.
“Yerel ürünleri çeşitlendirmeliyiz”
7 bin nüfuslu Rokfor kasabasının dünyaya pazarladığı milyonlarca dolarlık peynirleri anlatan, birçok bölgenin kendi yerel üretimlerini değerlendirdiğini ve ürünleri çeşitlendirdiğini söyleyen Sicimoğlu, “Fransa’nın Bask bölgesinde bir yer olan Espelette, bizim Urfa’nın isotuna benzer bir biberden likör, marmelat, reçel, çikolata, helva, turşu, salça ve aklınıza gelebilecek her türlü ürünü üretmişler. Markayı böyle yaratmışlar. Ama Urfa’nın o biberden daha başarılı bir ürünü var ve sadece kebap için üretiyorlar. Sorunumuz bilinç aslında” dedi.
Üzümün ana vatanının Mezopotamya, yani ülkemiz olduğunu söyleyen Sicimoğlu, “Ama bir şarap butiğine gidiyoruz, merlot, cabarnet arıyoruz. Kendi toprağımızın üzümünden üretileni aramıyoruz. Tüketicimiz de bilinçsiz, üreticimizde. Bulunduğun toprağın üzümünden yapılmış şarabı tüketmelisiniz önce, sonra dünya üzümlerine bakın” dedi.
Parmesan yapımını İtaya’da kayıt altına aldığını anlatan Sicimoğlu, “Peynirin yapıldığı sütü veren ineğin yediği 3 ot cinsi bile belirli ve süt sağıldıktan sonra en fazla 6 km taşınabilir. Çalkalanınca süt bozuluyor onlara göre. Bu kriterlere uygun üretim yapıldıktan sonra kontrollerden geçen peynir tekerine bir damga vuruluyor, tüm bu menşeini tüketici o damgadan okuyabiliyor. O damga varsa o peynir 40 euro oluyor, damga yoksa 10 euro. İşte bu şekilde markalaşılır” dedi.
Tadım Akhisar’da
EGİKAD üyelerini bir tadım için Akhisar’daki kendi fabrikasına davet eden Ayhan Sicimoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Fabrikamın tüm dizaynını kendim yaptım ve butik bir üretici oldum. Uzman sayılmam ama iyi bir tadım nasıl yapılır bilirim. Yanımda uzmanlar ile fabrikamızda bir tadım organize edelim, hem bu zeytinyağı kültürünü anlatalım hem de tadım yaparak iyi zeytinyağını kötü zeytinyağından ayırmaya yarayacak koku ve damak duyumuzu geliştirelim. İyi bir zeytinyağı sabah yeni kesilmiş ıslak çim kokusu gibi kokar, bu kokuyu aldıysanız o zeytinyağını alın”